Giriş: Ekrandaki “Tanıdık” Yabancılar
Parasosyal ilişki kavramı, ilk kez 1950’li yıllarda sosyolog Donald Horton ve psikiyatrist Richard Wohl tarafından, izleyici ile medya figürleri arasında kurulan tek yönlü ancak duygusal olarak anlamlı bağları tanımlamak amacıyla ortaya konmuştur. Geleneksel yayıncılık bağlamında doğan bu kavram, dijital çağda ünlüler, sosyal medya akışı, podcastler hatta giderek artan yapay zekayla kurulan ilişki gündelik yaşamın merkezine yerleşmiştir. “Parasosyal” ifadesinin Cambridge Sözlüğü tarafından 2025 yılının kavramlarından biri olarak seçilmesi, bu olgunun artık yalnızca akademik bir terim değil, modern bireyin yakınlık ve aidiyet deneyimindeki dönüşümü simgeleyen toplumsal bir gösterge haline geldiğini göstermektedir.

Tanım
Parasosyal ilişki, televizyon yıldızlarından dijital içerik üreticilerine kadar uzanan bir yelpazede, izleyicinin bir medya figürüyle kurduğu; yoğun hissedilen ancak yapısal olarak karşılıklılık içermeyen bir bağdır. İzleyici, “tanıdığını” düşündüğü bu figürle gerçek bir etkileşim içindeymiş gibi hissedebilir. Bunun temel nedeni, insan beyninin bağlanma ve empatiyi tetikleyen bilişsel mekanizmalarının, ekrandan gelen uyarana karşı her zaman etkin bir “gerçeklik filtresi” uygulayamamasıdır.
Figürün ses tonu, anlatım tarzı ve tekrar eden içerikleri, izleyici tarafından sanki kişisel olarak kendisine hitap ediyormuş gibi algılanır. Bu durum, ilişki varmış gibi bir yakınlık hissi yaratır; ancak pratikte bu bağ, gerçek sosyal ilişkilerin gerektirdiği karşılıklı risk, belirsizlik ve sınavlardan yoksundur. İzleyici ya da okur için bu yanılsamanın sürdürülebilir olmasının temel nedenlerinden biri, gerçek ilişkilerin duygusal maliyetlerinden kaçınırken aidiyet, süreklilik ve anlaşılmış olma hissini dijital bağlamda deneyimleyebilmesidir.
Bu tek yönlü ilişki, başlangıçta masum bir hayranlık gibi deneyimlense de zaman içinde bağlanmaya evrilir. Etkileşim sürdükçe, izleyicinin zihninde “onunla paylaşılmış” hissi veren, süreklilik gösteren anılar ve duygusal çağrışımlar kümesi oluşmaya başlar. Bu anılar gerçek bir karşılaşmaya dayanmaz; ancak tekrar eden içerikler ve benzer duygusal tonlar sayesinde psikolojik olarak gerçek ilişkilerdeki ortak yaşantılara benzer anı izleri bırakır. Böylece parasosyal bağ, yalnızca bir izleme ya da takip etme pratiği olmaktan çıkar ve zamanla zihinsel ve duygusal olarak içselleştirilen, kalıcı bir ilişki deneyimi gibi yerleşir.
Neden Sürdürülür?
Bu bağ, gerçek sosyal ilişkilerin getirdiği duygusal maliyetlerden (reddedilme, yargılanma, çatışma) yoksundur. Birey, risk almadan aidiyet ve anlaşılmış olma hissini deneyimler.
Hayranlık ve Parasosyal İlişki Farklı mıdır?
Evet, parasosyal ilişki hayranlıktan niteliksel olarak farklıdır; fark yalnızca yoğunlukta değil, ilişkinin zihinsel örgütlenme biçimindedir.
Hayranlık, temelde mesafelidir. Kişi hayran olduğu figürü beğenir, takdir eder ya da örnek alır; ancak bu figür, kişinin iç dünyasında aktif bir ilişki nesnesi haline gelmez. Figür, çoğunlukla uzakta, idealize edilmiş ve izleyicinin gündelik ruhsal süreçlerine doğrudan dahil olmayan bir konumda kalır.

Parasosyal ilişkide ise figür, zihinsel olarak daha yakın bir konuma taşınır. İzleyici, onun tepkilerini öngörebildiğini, nasıl düşüneceğini tahmin edebildiğini ya da herhangi bir durumda kendisine ne tür cümleler kurabileceğini hayal eder. Bu noktada ilişki, pasif bir beğeniden çıkar; süreklilik, duygusal bağlanma ve zihinsel temsil kazanır. Kişi, farkında olmadan bu figürü içsel dünyasına dahil eder ve onunla ilgili bir bağı kurmaya başlar.
Kısacası hayranlık, “onu izliyorum“ düzeyinde kalırken; parasosyal ilişki, “onu tanıyorum” hissine doğru kayar. Bu kayma, parasosyal bağın neden daha güçlü, daha kalıcı ve kopuşu daha zor bir deneyim haline geldiğini de açıklar.
Parasosyal Kavramının Önemi Nedir?
Parasosyal kavramı, dijital çağda bireylerin yakınlık, ilişki ve aidiyet kurma biçimlerinde yaşanan dönüşümü anlamak için önemli bir anahtar sunar. Günümüzde insanlar yalnızca içerik tüketmez; izledikleri, dinledikleri ya da takip ettikleri figürlerle duygusal bağlar geliştirir ve bu bağları zaman içinde zihinsel olarak içselleştirir. Parasosyal ilişkiler, gerçek sosyal ilişkilerin yerini almak zorunda olmasa da, bireyin yalnızlıkla baş etme, anlaşılmış hissetme ve süreklilik arayışında nasıl alternatif yollar geliştirdiğini görünür kılar.
Klinik açıdan bakıldığında bu kavram, özellikle yalnızlık, kaygı, bağlanma güçlükleri ve dijital ortamlara aşırı yönelim gibi durumların anlaşılmasında açıklayıcı bir çerçeve sağlar. Parasosyal bağlar çoğu zaman işlevsel ve geçici olabilirken, bazı bireylerde gerçek ilişkilerden geri çekilmenin, duygusal kaçınmanın ya da kırılganlıkla temas etmekten kaçınmanın bir yolu haline gelebilir. Bu nedenle parasosyal ilişki kavramı, yalnızca medya çalışmaları için değil, ruhsal süreçleri ve modern yaşamın psikolojik yüklerini anlamak açısından da önem taşır.
Klinik Önem: Bir Kaçış mı, Yoksa İhtiyaç mı?
Parasosyal bağlar, tek başına patolojik bir durum değildir; aksine modern yaşamın yalnızlığına karşı geliştirilen uyum sağlayıcı (adaptive) bir mekanizma olarak işlev görebilir. Özellikle stresli dönemlerde, yalnızlık hissinin arttığı ya da belirsizlikle baş etmenin zorlaştığı zamanlarda bu bağlar, kişiye tanıdıklık ve süreklilik hissi sunarak duygusal düzenlemeye katkıda bulunabilir. Ancak parasosyal ilişkiler, gerçek sosyal ilişkilerin yerini almaya başladığında ya da bir “duygusal yalıtım” aracına dönüştüğünde işlevselliği bozabilir; kişi duygusal yatırımının büyük bölümünü tek yönlü ve kontrol edilebilir bir ilişkiye yönlendirebilir. Bu noktada bağ, ilişkisel kaçınmanın, hayal kırıklığından korunma çabasının ya da bağlanma güçlüklerinin bir uzantısı haline gelebilir. İşte bu noktada artık zararlı konuma geçmeye başlamıştır.

Klinik pratikte parasosyal ilişkiler, doğrudan hedef alınması gereken bir sorun olarak değil; bireyin nasıl bağlandığını, nelerden kaçındığını ve hangi ihtiyaçlarını bu yolla düzenlemeye çalıştığını anlamaya yardımcı bir pencere olarak ele alınmalıdır. Amaç bu bağı koparmak değil; bireyin gerçek dünyadaki duygusal esnekliğini, kırılganlıkla temas kurabilme kapasitesini ve karşılıklı ilişkilere tahammülünü güçlendirmek olabilir. Bazı durumlarda parasosyal bağlar, kişinin incinme riski olmadan ilişki kurma pratiklerini geçici olarak “prova ettiği” bir alan işlevi de görebilir.
Bu sebepledir ki; parasosyal ilişkiler doğası gereği patolojik değildir ve bireyde gerçeklik değerlendirmesi korunur. Ancak çok nadir durumlarda, özellikle psikotik spektrumda yer alan bazı bozukluklarda parasosyal temalara çok benzeyen patolojik durumlar da görülebilir. Bu noktada belirleyici olan, bağın varlığı değil; gerçeklik testinin bozulması ve inancın kanıtlara dirençli hale gelmesidir.
Sonuç
Parasosyal ilişki kavramı, dijital çağda bireylerin yakınlık ve aidiyet ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarını anlamak için önemli bir araçtır. Bu bağlar çoğu zaman uyum sağlayıcıdır ve tek başına ruhsal bir sorun anlamına gelmez. Klinik açıdan kritik olan, parasosyal ilişkileri iyi ya da kötü olarak sınıflandırmak değil; bu bağların bireyin hangi duygusal boşluklarını doldurduğunu ve gerçek ilişkilerle temas kurma kapasitesini nasıl etkilediğini anlamaktır. Böylece parasosyal kavramı, modern yaşamın psikolojik süreçlerini anlamada işlevsel bir pencere olarak değerlendirilir.
Ekrandaki figür bizi gerçekten rahatlatıyor mu, sadece iyi hissetmek için mi bağ kuruyoruz, yoksa gerçek bir temasın eksikliğini mi maskeliyor? Bu sorunun cevabını şimdilik kendiniz vermeniz gerekecek …
‘Parasocial’ is Cambridge Dictionary’s Word of the Year 2025
© 2025 Uzm. Dr. Ertuğrul Bolat, Psikiyatri Uzmanı. Bu yazı, Creative Commons BY-NC-ND 4.0 Lisansı ile korunmaktadır. Kişisel ve eğitim amaçlı okunabilir; ticari kullanım veya başka platformlarda yayımlama için yazılı izin alınması zorunludur.