Arşiv 7/Ağustos/ 2025,Per

Travmatik Anılarla Çalışmak: “Şimdi O Küçük Çocuğa Sarılın” Demek Neden Ciddiyet İster?

Giriş

Sezen Aksu’nun Masum Değiliz şarkısındaki ‘içindeki çocuğa sarıl’ın nezaketinden, şarlatanların bencilce tükettiği, hoyratça pazarladığı bir gösteriye…

Travmatik anılarla çalışmak, psikoterapide hem etkili hem de dikkatle ele alınması gereken bir müdahale alanıdır. Özellikle bazı imgeleme tekniklerinin güçlü duygusal etkiler yaratabilmesi, bu süreci sadece yetkin psikoterapistler tarafından ve doğru koşullar altında yürütülmesi gereken bir uygulama haline getirir.

Ne var ki son yıllarda, bu yöntemlerin kimi zaman sosyal medya platformlarında veya mesleki yeterlilikten yoksun uygulayıcılar tarafından rastgele kullanıldığına şahit oluyoruz.

Bu yazı, geçmiş anılarla çalışmaya yönelik tekniklerin gücünü, aynı zamanda taşıdığı sorumluluğu ve etik sınırlarını vurgulamak amacıyla kaleme alınmıştır.

Görüntüyle Yeniden Yapılandırma (Imagery Rescripting) Nedir?

Farklı terapi yaklaşımlarında çeşitli adlarla anılan bu yöntem; kişinin geçmiş yaşantılarını zihinsel olarak yeniden canlandırmasına ve bu sahnelere müdahale ederek yaşantıya yeni bir anlam kazandırmasına dayanır. Başlıca isimleri şunlardır:

  • Imagery Rescripting (Görüntüyle Yeniden Yapılandırma)
  • Guided Imagery (Yönlendirilmiş İmgeleme)
  • Affective Memory Work (Duygusal Bellekle Çalışma)

Bu teknik, özellikle Şema Terapi, Travma Odaklı Bilişsel Terapi, EMDR gibi yaklaşımlar içerisinde yer alır ve bilimsel çalışmalarda etkinliği gösterilmiştir. Amaç, danışanın ihtiyaçlarının o sahnede karşılanmasını sağlayarak travmatik deneyimi dönüştürmek, yeniden anlamlandırmasına destek olmak, bilişsel ve duygusal düzeyde iyileşme yaratmaktır.

Etkinliği Kadar Sorumluluğu da Büyük

Bu teknik, ancak bazı koşullar sağlandığında sağlıklı biçimde uygulanabilir:

  • Ego bütünlüğünün korunacağından emin olmak,
  • Danışanın psikolojik dayanıklılığının yeterli olması,
  • Terapist ile danışan arasında bir psikoterapötik bağın kurulmuş, oturmuş olması,
  • Danışanın bu sürece hazır olması,
  • Özellikle psikotik semptomlar gibi yüksek riskli klinik tabloların dışlanması.

Aksi durumda, kişide yoğun kaygı, dissosiyatif tepkiler veya yeniden travmatizasyon gibi ciddi yan etkiler ortaya çıkabilir. Bu nedenle, Imagery Rescripting gibi yöntemler yalnızca eğitimli ve deneyimli ruh sağlığı profesyonelleri tarafından, kontrollü ve etik çerçevede uygulanmalıdır. Sürec içerisinde beklenmedik bir durumla karşılaşıldığında müdahale nasıl yapılacak, duygusal regülasyon nasıl sağlanacak, bunların da çok iyi bilinmesi, tecrübeli olunması gerekir.

Tehlikeli Bir Trend: Sosyal Medyada “Terapicilik Oynamak”

Son zamanlarda YouTube, TikTok ve benzeri platformlarda bu tekniklerin telkin vb. adlar altında halka açık şekilde uygulandığını, üstelik bazen klinik eğitim almamış kişilerce sunulduğunu görmek mümkün. Hatta youtube gibi platformlardaki videolarda bazı psikologların dahi sosyal medya etkileşimi uğruna bu teknikleri etik sınırların dışında uygulayabildiği görülmektedir.

Daha da vahimi, bu yöntemlerin tamamen meslek dışı kişilerin elinde bir “şov” aracına dönüşmüş olmasıdır. Öyle ki, sıradan bir içerik üreticisinin, alanda profesyonel eğitimi olmayan kişilerin, binlerce kişiye hitap eden bir videoda bu tekniği eğlence, reklam haline getirmesi artık şaşırtıcı değil. Bu durum, ruh sağlığı hizmetlerinin ciddiyetini ve güvenilirliğini zedelediği gibi, danışanlar açısından ciddi psikolojik riskler doğuruyor.

Ne yazık ki bu tür girişimlerin ardından travması tetiklenmiş, kontrolünü kaybetmiş ve müdahale gerektiği anda ekran başında yalnız kalmış danışanlar, profesyonel yardım arayışına girmekte ve ek müdahalelere ihtiyaç duymaktadır.

Kurumsal Sessizlik ve Etik Sorumluluk

Bu yanlış uygulamalara karşı meslek odalarının ya da düzenleyici kurumların büyük ölçüde yetersiz?/yetisiz?/sessiz? kaldığı da bir başka sorun alanıdır. Halbuki hem toplum sağlığı hem de mesleki itibar açısından bu tür uygulamaların denetlenmesi ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi son derece gereklidir.

Sonuç: O Küçük Çocuğa Sarılmak Bir Gösteri Değil, Bir Sorumluluktur

Terapötik süreçte, danışanın içsel çocuğuyla temas kurmak, onun acılarına eşlik etmek ve bu duygusal yükleri birlikte taşımak; bilgi, etik ve mesleki deneyim gerektiren bir süreçtir. “Şimdi o küçük çocuğa sarıl.” cümlesi, terapistin rehberliğinde ve güvenli bir bağlamda söylendiğinde anlamlı ve dönüştürücüdür.

Ancak bu sahnelerin sosyal medyada kolayca erişilebilen, hatta taklit edilebilen bir gösteriye dönüştürülmesi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ciddi zararlara yol açabilir. Terapide gözlerin kapatıldığı her an, gerçek bir emek, bilgi ve sorumluluk taşır.

Bugün, terapi odasında bir danışana “gözlerini kapat” demeden önce birçok uzmanın zihninde istemsizce şu düşünce beliriyor olabilir:

“Umarım danışan, internette izlediği o viral videolarla karıştırmaz…”

Dark Triad (Kötücül Üçlü)

Karanlık Üçlü (Dark Triad) ve Kişilik Özellikleri

1. Karanlık Üçlü Kavramı

dark triad

İlk olarak 2002 yılında Delroy Paulhus ve Kevin Williams tarafından tanımlanan Karanlık Üçlü (Dark Triad) kavramı, üç temel kişilik özelliğinden oluşur:
narsisizm (kendine hayranlık ve üstünlük duygusu), makyavelizm (stratejik manipülasyon ve çıkarcılık) ve psikopati (duygusal soğukluk, empati yoksunluğu, vicdan eksikliği).

Bu üç özellik, toplumsal olarak kabul gören düzeylerde de görülebilen subklinik (bozukluk altı) kişilik eğilimleridir. Yani bu özelliklere sahip bireyler her zaman psikiyatrik bir bozukluğa sahip olmayabilirler; ancak bu özellikler belirgin hale geldiğinde kişilerarası ilişkilerde, iş yaşamında ve toplumsal uyumda önemli zorluklara yol açabilir.


2. Kişilik ve Bozukluk Ayrımı

Kişilik, bireyin kendisini ve çevresini algılama, yorumlama ve tepki verme biçimlerinin süreğen bir örüntüsüdür. Her bireyde farklı kişilik özellikleri bir arada bulunur; dolayısıyla kimse tamamen tek bir kategoriye ait değildir.

Kişilik bozuklukları, bu örüntülerin kalıcı biçimde katı, uyumsuz ve bireyin işlevselliğini belirgin biçimde bozan düzeyde olması durumunda tanımlanır. Yani yalnızca olumsuz etki değil; süreklilik, erken başlangıç ve ilişkilerde belirgin bozulma da tanı ölçütleri arasındadır.


3. Neden Sınıflandırma Gereklidir?

Kişilik örüntülerinin sınıflandırılması, hem psikoterapi sürecinde hem de psikolojik değerlendirmelerde önemli bir işlev görür. Bu sınıflamalar, bireylerin davranışlarını öngörmeyi, uygun müdahale biçimlerini belirlemeyi ve bazı durumlarda yüksek riskli görevlerde uygunluk değerlendirmesi yapmayı kolaylaştırır.

Örneğin, dürtü kontrolü zayıf veya saldırgan eğilimleri yüksek bireylerin silah kullanımı gerektiren görevlerde uygunluğunun dikkatle değerlendirilmesi gerekir. Aynı şekilde, narsisistik eğilimleri yüksek bir yöneticinin uzun vadede ekip içi huzuru ve verimliliği olumsuz etkileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.


4. Karanlık Üçlü’nün Bileşenleri

a) Narsisizm

Narsisizm terimi, kökenini Yunan mitolojisindeki Narcissus’tan alır ve Türkçeye özseverlik olarak çevrilebilir.
Psikolojik açıdan narsisizm, kişinin kendine değer atfetme, üstün görme ve beğenilme ihtiyacının yoğun olmasıyla ilişkilidir.

Narsisizmin iki temel biçimi vardır:

  • Grandiyöz narsisizm: yüksek özgüven, dışa dönüklük, baskınlık ve başkalarından üstün olma isteğiyle karakterizedir.
  • Kırılgan narsisizm: düşük benlik saygısı, eleştiriye aşırı duyarlılık ve savunmacı davranışlarla ilişkilidir.

Patolojik düzeyde narsisizm, empati eksikliği, sürekli haklı olma çabası, özür dilemekten kaçınma, küçümseyici tutum ve çevresindekileri değersizleştirme eğilimleriyle kendini gösterir.


b) Psikopati

Psikopati terimi Yunanca psyche (zihin) ve pathos (acı, hastalık) kelimelerinden türemiştir. Günümüzde psikopati, duygusal ve kişilerarası soğukluk, empati eksikliği, suçluluk duygusunun zayıflığı, manipülasyon ve dürtüsel davranışlarla tanımlanan bir kişilik örüntüsüdür.

Antisosyal kişilik bozukluğuyla biraz örtüşen yönleri bulunsa da; antisosyal kişilik bozukluğu daha çok yasa dışı veya saldırgan davranışsal ölçütlerle tanımlanırken, psikopati duygusal ve kişilerarası eksen üzerinde değerlendirilir.


c) Makyavelizm

Makyavelizm kavramı, 16. yüzyılda yaşamış Floransalı düşünür Niccolò Machiavelli’nin fikirlerinden türemiştir. Machiavelli’nin Prens (Il Principe) adlı eserinde büyük eleştirilere de konu olan düşünceye göre, hükümdarın, iktidarını sürdürmek için gerektiğinde aldatma, acımasızlık veya dindar görünme gibi davranışlara başvurabileceğini; ahlaki kuralları esnetebileceğini savunur. Zamanla bu yaklaşım, yalnızca siyasi bağlamda değil, bireysel düzeyde bir kişilik özelliğini tanımlamak için de kullanılmaya başlanmıştır. Makyavelist kişiler, amacına ulaşmak için ahlaki, etik ve insani ilkelere ters düşse bile her yolu mübah sayan bireyler olarak tanımlanır.

Psikolojik açıdan makyavelizm, bireyin kendi çıkarları doğrultusunda başkalarını stratejik biçimde yönlendirme, duygusal olarak mesafeli ve hesapçı davranma, manipülatif tutumlar sergileme ve etik ilkelerden çok hedefe ulaşmayı önemseme eğilimini ifade eder.


5. Sonuç

Karanlık Üçlü’yü oluşturan bu üç kişilik özelliği — narsisizm, makyavelizm ve psikopati — birbirinden farklı olmakla birlikte çoğu zaman bir arada görülme eğilimindedir.
Bu özelliklerin belirgin olduğu kişilerle kurulan ilişkiler, ister kişisel, ister profesyonel düzeyde olsun, duygusal sömürü, güvensizlik, manipülasyon ve istismar risklerini beraberinde getirebilir.

Dolayısıyla bu tür kişilik örüntülerini tanımak; hem kişisel sınırları korumak hem de profesyonel yaşamda sağlıklı ilişkiler kurmak açısından önem taşır.

© 2025 Uzm. Dr. Ertuğrul Bolat, Psikiyatri Uzmanı. Bu yazı, Creative Commons BY-NC-ND 4.0 Lisansı ile korunmaktadır. Kişisel ve eğitim amaçlı okunabilir; ticari kullanım veya başka platformlarda yayımlama için yazılı izin alınması zorunludur.

Bilişsel Çarpıtmalar

Giriş

Bilişsel çarpıtmalar, Bilişsel ve Davranışçı Psikoterapide terapinin bilişsel yönü çalışılırken bilinmesi gereken en önemli konulardan biridir. “Biliş” kelimesi gündelik kullanımda genellikle “düşünce” ile eşleştirilse de, anlamı çok daha geniştir. Latince cognoscere terimi “bilmek, tanımak, kavramsallaştırmak” anlamına gelirken, İngilizce cognition kelimesinden türetilen “kognisyon” terimi de aynı anlamı taşır.

Biliş, çevresel veya içsel verileri analiz edip yorumlayarak duygusal ve davranışsal çıktılar üreten bir sistemdir. Beynimiz, temel inançlarımız, deneyimlerimiz ve genetik mirasımız dahil mevcut “veritabanı” çerçevesinde bu analizleri yürütür.

Ancak bazen bu analiz sistemi hatalı çalışabilir ve bilişsel çarpıtmalar oluşur. Bu çarpıtmalar çoğumuzda doğal olarak görülür, fakat sıklığı ve şiddeti yüksekse, duygusal ve davranışsal sorunlara yol açabilir.

Bilişsel ve davranışçı psikoterapi sürecinde, bu çarpıtmaların farkına varmak ve üzerinde çalışmak kritik öneme sahiptir.


En Yaygın 10 Bilişsel Çarpıtma

1. Aşırı Genelleme
Olay ya da durumların her zaman olumsuz sonuçlanacağını varsayma.
Örnek: “Zaten hep böyle oluyor” diyerek tek bir başarısızlıktan tüm çabayı olumsuz genellemek.

2. Olumluyu Geçersiz Kılmak
Olumlu verileri göz ardı ederek olumsuz çıkarımlar yapma.
Örnek: Başarılı olduğu bir sınav için “Zaten kolaydı, herkes yapabilir” demek.

3. Kişiselleştirme
Hiç ilgisi olmayan olayları kendine mal etme.
Örnek: Çocuğu hastalanan bir annenin kendini suçlaması.

4. Ya Hep Ya Hiç Düşüncesi
Olayları kutupsal olarak değerlendirme; gri alanları görmeme.
Örnek: Bir sınavdan düşük alınca “Ben başarısızım” demek.

5. Felaketleştirme
En kötü senaryoyu varsayarak aşırı kaygı üretme.
Örnek: Kol uyuşmasını felç olarak düşünmek.

6. Duygulardan Çıkarsama Yapma
Nasıl hissediliyorsa, öyle sonuçlanacağına inanma.
Örnek: İlk başta sıkıldım, demek ki hobi beni tamamen tatmin etmeyecek.

7. Zihinsel Filtreleme
Olumlu verileri göz ardı edip sadece olumsuz veriye odaklanma.
Örnek: Sunumda çoğu olumlu yorumun arasında tek bir eleştiriyi tüm sunumu kötü olarak yorumlamak.

8. Etiketleme
Küçük olumsuzlukları tüm kişiliğe genellemek.
Örnek: İşe geç kalan bir arkadaş için “tamamen sorumsuz” demek.

9. -Meli / -Malı Cümleleri
Hayatın kurallarını katı şekilde yorumlama.
Örnek: “İyi insan asla hata yapmamalı” ya da “Mutlu olmak için çok param olmalı”.

10. Zihin Okuma / Falcılık
Başkalarının düşüncelerini kesin olarak tahmin etme.
Örnek: Patronunun yüzünden kendisine kızgın olduğunu varsaymak; telefon açılmadığında değersiz hissedildiğini düşünmek.


Sonuç

Görüldüğü üzere çoğu olay ya da durumlarda birden fazla bilişsel çarpıtma bir arada bulunmaktadır. Kişinin özellikle hangi bilişsel çarpıtmaları aşırı kullandığını belirleyip bunların farkındalığına varması ve üzerinde çalışmalar yapması; duyguların olması gerekene ya da şiddetine gelmesine yardımcı olacaktır.

Randevu Al