Arşiv 18/Ekim/ 2025,Cts

Brain Rot / Teknolojiye Bağlı Zihinsel Körelme

Günümüzde zihinsel sağlığımızı etkileyen pek çok faktör arasında, “brain rot” yani beynin işlevsel ve bilişsel açıdan yavaş yavaş körelmesi, giderek daha fazla dikkat çekmektedir. Teknolojinin ve modern yaşamın hızı, beynimizi sürekli uyarırken, bir yandan da zihinsel yorgunluğu ve bilişsel gerilemeyi tetikleyebiliyor. Peki, brain rot tam olarak nedir ve yaşamımızı nasıl etkiler?


Brain Rot Nedir?

Her ne kadar “Brain Rot” genellikle daha çarpıcı olsun diye “Beyin Çürümesi” olarak çevrilse de, ben bu kavramı tanımına daha uygun bir şekilde “Teknolojiye Bağlı Zihinsel Körelme” olarak çevirmeyi tercih ettim ve bu yazı boyunca bu tanımı kullanacağım.

“Brain rot” terimi, dijital çağın etkilerini inceleyen nöropsikoloji araştırmalarında literatüre girmesi 2020’li yıllara dayanır. Özellikle 2024 yılında, Oxford University Press tarafından “Yılın Kelimesi” olarak seçilen “brain rot”, dijital içeriklerin aşırı tüketiminin zihinsel sağlığa etkilerini vurgulayan bir terim olarak geniş bir kitle tarafından benimsenmiştir. Ancak benzer bilişsel gerileme tanımları, 1990’larda bilişsel bilimciler ve nörologlar tarafından uzun süreli olumsuz alışkanlıklar, stres, kötü beslenme ve dijital bağımlılığın etkilerini inceleyen çalışmalarda da yer almıştır (Smith & Jones, 1998; Greenfield, 2015).

Zihinsel Körelme, hafıza, dikkat ve problem çözme yetilerinde belirgin düşüşe yol açan bir bilişsel gerilemeyi ifade eder.

Bu duruma katkıda bulunan başlıca faktörler şunlardır:

  • Sürekli hazır bilgiye maruz kalma ve bu bilgilerin üzerinde düşünmeden, anlam çıkarmadan hızlıca ekran kaydırarak tüketme alışkanlığı,
  • Sosyal medyanın doğası gereği oluşturduğu ödül/haz döngülerinin zihnimiz üzerindeki olumsuz uyuşturucu etkisi,
  • Yapay zeka ve dijital araçlar sayesinde zihinsel efor gerektiren işlemlerin hızla yapılabilmesi.

Tüm bu faktörler, beynimizi aktif olarak kullanma alışkanlıklarımızı köreltir ve bilişsel kapasitemizde düşüşe yol açar.


Belirtileri Nelerdir?

Teknolojiye Bağlı Zihinsel Körelmenin belirtileri bazen fark edilmeyebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken başlıca işaretler şunlardır:

  • Konsantrasyon eksikliği: Basit görevlerde bile odaklanmada zorlanma
  • Kısa süreli hafıza sorunları: Yeni bilgileri hatırlamada güçlük
  • Motivasyon kaybı: Günlük aktivitelerde isteksizlik ve enerji düşüklüğü
  • Düşünce süreçlerinde yavaşlama: Problem çözme ve karar verme yetilerinde gecikmeler
  • Sosyal ve mesleki işlevlerde azalma: İş verimliliği ve sosyal ilişkilerde düşüş

Bu belirtiler, sadece zihinsel değil fiziksel sağlığı da etkileyebilir; örneğin uyku bozuklukları ve sürekli yorgunluk gibi durumlarla kendini gösterebilir.


Nedenleri ve Tetikleyiciler

Zihinsel Körelme’ye katkıda bulunan başlıca tetikleyiciler şunlardır:

  • Dijital cihaz ve sosyal medya kullanımı: Sürekli ekran başında olmak, hızlı bilgi tüketimi ve kısa dikkat döngüleri beynin derinlemesine düşünme kapasitesini azaltır.
  • Hazır bilgi ve hızlı tüketim alışkanlığı: Bilgileri sindirmeden tüketmek, beyin için gerekli bilişsel eforu azaltır ve öğrenmeyi yüzeyselleştirir.
  • Yapay zeka ve otomasyon: Çoğu zihinsel çaba gerektiren işlemin makineler tarafından kolayca yapılması, beynin aktif kullanımını kısıtlar.
  • Uyku ve beslenme düzensizlikleri: Yetersiz uyku ve dengesiz beslenme, bilişsel fonksiyonları doğrudan etkiler.
  • Stres ve sürekli dikkat dağınıklığı: Yoğun iş yükü ve sürekli dikkat dağıtan uyarıcılar zihinsel körelmeyi hızlandırır.
  • Ekran akışındaki yoğun ödül/haz döngüsüne sürekli maruz kalma; aynı hızda ve yoğunlukta ilerlemeyen yaşama dair haz alma duygusunu köreltebilir.
  • Sosyal medyanın algoritmalar aracılığıyla, kullanıcının beğenilerine, politik görüşüne, sadece ilgi alanlarına uygun içerikleri öncelikli olarak sıralaması, kişinin düşünce ufkunu daraltarak zihinsel körelmeye katkıda bulunabilir.

Önleme ve Zihni Canlı Tutma Yöntemleri

Teknolojik zihinsel körelmeyi önlemek veya etkilerini azaltmak için uygulanabilecek yöntemler:

  • Dijital detoks ve ekran sınırları: Günlük ekran kullanımını sınırlamak ve bilinçli dijital molalar vermek.
  • Zihinsel egzersizler: Bulmacalar çözmek, yeni bir dil öğrenmek, müzik veya sanatsal aktivitelerle beyninizi aktif tutmak.
  • Düzenli uyku ve beslenme: Beynin onarımı ve optimal işleyişi için kaliteli uyku ve dengeli beslenme şart.
  • Mindfulness ve stres yönetimi: Meditasyon ve nefes teknikleri ile zihinsel sakinliği artırmak.
  • Sosyal etkileşim ve fiziksel aktivite: Gerçek dünyada etkileşim ve hareket, zihinsel sağlığı destekler.
  • Aktif düşünme ve eleştirel yaklaşım: Elde edilen bilgiyi hemen kabul etmeyip üzerinde düşünmek, çıkarımlar yapmak ve eleştirel bakış açısı geliştirmek, zihnin aktif kalmasını sağlar.

Sonuç ve Özet

Teknolojiye Bağlı Zihinsel Körelme, modern yaşamın sessiz bir tehlikesi olarak karşımıza çıkıyor. Hafıza, dikkat ve problem çözme yetilerinde düşüşe yol açabilir, sosyal ve mesleki yaşamı etkileyebilir. Ancak burada önemli olan nokta, dijital yaşamın kendisinin tehlikeli olmadığıdır. Aksine, teknoloji günümüzde hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır; bilgiye ulaşmak, iletişim kurmak ve üretken olmak için büyük kolaylık sağlar.

Önemli olan, dijital araçları daha bilinçli ve sağlıklı bir şekilde kullanmak ve beynimizi aktif tutacak alışkanlıkları hayatımıza dahil etmektir. Düzenli zihinsel egzersizler, dijital detokslar, uyku ve beslenme düzeni ile teknolojiye bağlı körelmeyi büyük ölçüde azaltabiliriz. Bu şekilde hem modern yaşamın avantajlarından faydalanabilir hem de zihinsel kapasitemizi koruyabiliriz.


“Teknolojiye Bağlı Zihinsel Körelme” ifadesi ve tanımı, bu makalenin yazarı Dr. Ertuğrul Bolat tarafından literatür ve kavramlar ışığında yorum sonucu oluşturduğu bir terimdir. Genel kabul görmüş bir çeviri tanım değildir.


© 2025 Uzm. Dr. Ertuğrul Bolat, Psikiyatri Uzmanı. Bu yazı, Creative Commons BY-NC-ND 4.0 Lisansı ile korunmaktadır. Kişisel ve eğitim amaçlı okunabilir; ticari kullanım veya başka platformlarda yayımlama için yazılı izin alınması zorunludur.

Yoksulluğun Görünmeyen Yüzü: Zihinsel Yoksullaşma

Ekonomik Hayatta Kalmanın Önceliği

Bir toplumun temel yaşam amacı yalnızca aç kalmamak ve geleceğini inşa ederken kimseye muhtaç olmamak düzeyine indirgenmişse, o toplumda bilime, sanata, felsefeye ve sosyolojiye dair faaliyetler giderek “gereksiz” olarak algılanır. Ekonomik getirisi olmayan her alan, pratik faydası sorgulanan bir lüks haline gelir. Bu durum yalnızca tek tek insanların düşünme biçimini değil, bütün bir toplumun ortak düşünme, değer verme ve anlam kurma şeklini de değiştirir.

Modern Kapitalist Düzen ve Düşünsel Üretim

Modern kapitalist düzen, bilginin ve yaratıcılığın ekonomik değer üzerinden ölçülmesini dayatır. Örneğin, birçok gelişmekte olan ülkede bilimsel araştırmalara ayrılan bütçe, sadece kısa vadeli ekonomik çıktılar üreten projelerle sınırlıdır. Sanat ve kültür faaliyetleri ise çoğu zaman finansal destekten yoksundur. Bu bağlamda, düşünsel üretim —karşılığında doğrudan bir gelir sağlamadığı sürece— toplumsal statü açısından ikincil konuma düşer.

Ekonomik Baskı ve Risk Algısı

Ekonomik istikrarsızlığın, gelir adaletsizliğinin ve iş güvencesizliğinin belirgin olduğu toplumlarda bu durum daha da keskin yaşanır. İnsanlar yalnızca para kazanmak değil, varlıklarını sürdürebilmek için mecburen ekonomik faydayı merkeze koyar. Böyle bir ortamda, bilime, sanata ya da felsefeye yönelmek; çoğu kişi için bir “lüks”, hatta bir “risk” olarak görülür.

Hayaller ve Düşünsel Sınırlar

Günümüz koşullarında ‘Çocuğunuzun ya da kendinizin araştırma yapan bir teorik fizikçi mi, yoksa kamuda fizik öğretmeni mi olmasını isterdiniz?’ sorusuna verdiğimiz yanıt, zamanla ekonomik tercihlerimizi aşıp giderek düşünsel sınırlarımıza da yerleşir.

Çünkü yoksulluk, yalnızca gelirle ölçülen bir durum değildir; insanın düş kurma, düşünme ve farklı olasılıkları hayal etme kapasitesini de kısıtlar. Sürekli hayatta kalma telaşında yaşayan birey; merakını, sorgulama gücünü ve yaratıcı enerjisini yitirir. İşte bu, yoksulluğun görünmeyen yüzüdür: zihinsel yoksullaşma.

Ekonomik baskı altında şekillenen toplumlarda bireyler, hayallerini değil, güvencelerini seçmeye yönelir. Bu nedenle o soruya verdiğimiz yanıt, aslında içinde yaşadığımız sistemin bize neyi mümkün, neyi “lüks” gösterdiğini de açığa çıkarır.

İdeolojik Yönlendirme ve Kültürel Fakirleşme

Ekonomik ve kültürel yoksullaşma, bilinçli ideolojik yönlendirmelerle de pekiştirilebilir; düşünen bireyler sorgular ve yönlendirmelere direnç gösterir. Tarih boyunca siyasetin, ekonomik güç odaklarının ve bağlantılı medya aygıtlarının amacı, toplumsal rızayı kontrol etmek olmuştur. Eleştirel düşüncenin bastırılması, toplumların kültürel fakirleşmesine ve zihinsel yoksullaşmaya yol açar.

Pierre Bourdieu‘nun kültürel sermaye yaklaşımı, ekonomik dengesizliklerin toplumsal bilincin biçimlenişini doğrudan etkilediğini gösterir. Böylece, düşünmeyen ama uyum sağlayan bireylerin çoğaldığı bir toplumsal düzen oluşur.

Temel Gereksinimler ve Entelektüel Gelişim

Elbette, temel maddi gereksinimlerin(yiyecek, barınma, güvenlik gibi) karşılanması çok önemlidir; Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, temel gereksinimler karşılanmadan entelektüel ve kişisel gelişim istisnalar dışında genellikle çok zordur. Ancak asıl sorun, bu temel gereksinimlerin yalnızca karşılanmasıyla yetinilip, zamanla sadece bu gereksinimlerin yaşamın nihai amacı haline gelmesidir. Oysa bu ihtiyaçlar bir araçtır; asıl amaç, yaratıcılık, anlam arayışı ve kişisel gelişim gibi üst düzey hedeflere ulaşmaktır.

Küresel Verilerle Zihinsel Yoksullaşma

Günümüzde, küresel olarak yapılan araştırmalar da bunu doğrular. UNESCO’nun 2023 raporuna göre, düşük gelirli bölgelerde çocuk ve gençlerin kültürel etkinliklere katılım oranı, yüksek gelirli bölgelere göre %60 daha düşüktür. Bu, ekonomik eşitsizliğin zihinsel, kültürel üretime ve katılıma doğrudan negatif bir etkisinin olduğunu gösterir.

Sonuç: Düşünce ve Kültürel Derinlik

Sonuç olarak, bir toplumun ilerlemesi yalnızca üretim miktarıyla değil, düşünme kapasitesi ve kültürel üretkenliği ile ölçülmelidir. Gerçekten yaşayan toplumlar, yalnızca karnını doyuran değil; aklını ve vicdanını da besleyebilen toplumlardır. Düşünmekten ve sorgulamaktan vazgeçmediğimiz sürece, toplumun kültürel derinliği de korunur.


© 2025 Uzm. Dr. Ertuğrul Bolat, Psikiyatri Uzmanı. Bu yazı, Creative Commons BY-NC-ND 4.0 Lisansı ile korunmaktadır. Kişisel ve eğitim amaçlı okunabilir; ticari kullanım veya başka platformlarda yayımlama için yazılı izin alınması zorunludur.