Arşiv 18/Aralık/ 2019,Çar

Yeme Bozuklukları

Yeme Bozuklukları: Belirtiler, Türleri ve Tedavi Yaklaşımları

Yeme bozuklukları, bireyin yemek yeme davranışlarını, beden algısını ve kilo kontrolünü etkileyen psikiyatrik rahatsızlıklardır. Genellikle ciddi bedensel ve ruhsal sonuçlara yol açabilirler. En yaygın yeme bozuklukları üç ana başlık altında incelenir:

  • Anoreksiya Nervoza
  • Bulimia Nervoza
  • Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu (Binge Eating Disorder)

Anoreksiya Nervoza

Anoreksiya nervoza, özellikle son 20 yılda medya etkisiyle bilinirliği artan bir yeme bozukluğudur. Kişinin beden algısı bozulmuş olup, sözel telkinlere veya ikna edici delillere direnç gösterir. Bu kişiler, sağlıklı kilolarının çok altında kalacak şekilde ısrarlı ve katı diyetler uygularlar. Tedavi edilmezse ciddi bedensel sağlık sorunları ve işlev kaybı riski oluşur. Erkek/kadın oranı yaklaşık 1/10’dur.

Belirtiler ve Davranışlar:

  • Aşırı kilo kaybına rağmen kendini kilolu görme
  • Sürekli ayna karşısına geçme ve tartıda kontrol etme
  • Katı diyetlere rağmen zaman zaman aşırı yeme atakları
  • Kusma veya ishal yapıcı ilaç, şurup kullanımı
  • Yoğun egzersiz ve gıda takviyeleri ile kilo kontrolü

Neden Hastalık Olarak Kabul Edilir?

Aşırı kilo kaybı, işlevselliği ciddi şekilde etkiler; kişi sosyal, akademik ve günlük yaşam görevlerini yerine getiremeyebilir. Çoğu zaman kişi içgörü geliştiremez ve bedensel zararlar göz önünde olsa bile kilo alma gerekliliğini sorgulamaz. Bu nedenle aile desteği tek başına yeterli olmayabilir; profesyonel tedavi gereklidir.


Bulimia Nervoza

Bulimia nervoza, tekrarlayan aşırı yeme atakları (binge) ve ardından kendini telafi etmek amacıyla kusma, laksatif kullanımı, aşırı egzersiz gibi davranışların eşlik ettiği bir yeme bozukluğudur. Genellikle kişinin beden algısındaki bozukluk ve kilo korkusu ile bağlantılıdır.

Belirtiler:

  • Kısa sürede aşırı miktarda yemek yeme
  • Yeme atakları sonrası kendini kusma, aşırı egzersiz veya laksatif kullanma
  • Kilo kontrolüne takıntılı olma
  • Utanç, suçluluk ve depresif duygu halleri

Bulimia nervoza, anoreksiya nervozaya göre genellikle normal kiloda veya hafif kilolu kişilerde görülür. Ancak beden algısındaki bozukluk, kişinin yeme ve telafi davranışlarını sürdürmesine neden olur.


Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu (Binge Eating Disorder)

Tıkınırcasına yeme bozukluğu, kişinin kontrolsüz bir şekilde çok miktarda yemek yediği ve ardından telafi edici davranışlarda bulunmadığı bir bozukluktur. Bu durum genellikle duygusal stres veya kaygı ile tetiklenir.

Belirtiler:

  • Kısa sürede aşırı yemek yeme
  • Kontrol kaybı hissi
  • Telafi edici davranışların olmaması (kusma veya aşırı egzersiz gibi)
  • Suçluluk, depresyon veya kaygı duyguları
  • Fazla kilo ve obezite riskinin artması

Tıkınırcasına yeme bozukluğu, Bulimia ve Anoreksiya nervoza gibi davranışlardan farklı olarak doğrudan kilo kaybı veya telafi davranışlarına odaklanmaz; esas problem kontrolsüz yeme davranışıdır.


Tedavi Yaklaşımları

Yeme bozukluklarının tedavisinde çok boyutlu yaklaşımlar önemlidir:

  1. Psikoterapi:
    • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), yeme davranışlarını, olumsuz düşünce kalıplarını ve beden algısını düzeltmede etkili yöntemdir.
    • Aile terapisi, özellikle genç bireylerde tedaviye uyumu artırabilir.
  2. İlaç Tedavisi:
    • Depresyon, kaygı bozuklukları veya obsesif-kompulsif belirtiler eşlik ediyorsa SSRI ve bazı antidepresanlar tedaviye eklenebilir.
  3. Beslenme ve Medikal Destek:
    • Diyetisyen eşliğinde dengeli beslenme planları
    • Fiziksel sağlık takibi ve vitamin/mineral destekleri
  4. Eğitim ve Farkındalık:
    • Beden algısı ve yeme davranışları konusunda farkındalık yaratmak
    • Medya ve sosyal çevrenin etkilerini yönetmek

Sonuç:
Yeme bozuklukları, ciddi bedensel ve ruhsal sonuçlar doğurabilen psikiyatrik rahatsızlıklardır. Erken tanı, profesyonel tedavi ve multidisipliner destek ile yaşam kalitesi artırılabilir. Bu bozukluklar, aile desteği ve doğru yönlendirme ile yönetilebilir; ancak içgörü eksikliği nedeniyle çoğu zaman profesyonel müdahale şarttır.

Randevu Al

Bipolar Bozukluk

Bipolar Bozukluk Nedir?

Bipolar Bozukluk, İki Uçlu Bozukluk veya Manik Depresif Hastalık olarak da adlandırılır ve genellikle genç erişkin yaşta başlar. En sık başlangıç yaşı 20-25 civarındadır ve hastalık ataklar hâlinde seyreder. Kadın-erkek oranı hemen hemen eşittir ve toplumda görülme sıklığı yaklaşık %2-3 civarındadır.

Bipolar Bozukluk, depresyon ve mani atakları ile karakterizedir. Yani hastalar dönem dönem depresyon belirtileri (çökkünlük, isteksizlik, mutsuzluk) yaşarken, başka dönemlerde mani belirtileri (taşkınlık, hareketlilik, enerji artışı) gösterebilir. Ataklar arasında hasta genellikle tamamen normaldir.


Mani Atakları

Mani, hastalığın hareketli ve enerjik dönemidir. Genellikle ilkbahar veya yaz aylarında gözlenir. Mani atakları sırasında kişi:

  • Hızlanmış düşünce ve konuşma, konudan konuya atlama
  • Enerji artışı, az uyuma ama yorgun hissetmeme
  • Aşırı para harcama, riskli davranışlarda artış
  • Grandiyöz hezeyanlar (kendini özel veya üstün yetenekli görme, peygamber ya da seçilmiş kişi olma düşünceleri)
  • Nadir de olsa kötülük görme hezeyanları veya takip edildiğini düşünme
  • Sesler duyma veya görsel hayaller gibi psikotik belirtiler

görebilir. Mani atakları genellikle hastanın ve çevresinin dikkatini çeker ve ciddi işlev kaybına yol açabilir.


Depresyon Atakları

Depresyon, hastalığın çökkün dönemidir ve genellikle sonbahar veya kış aylarında gözlenir. Depresyon atakları sırasında kişi:

  • Enerji kaybı ve durgunluk
  • İstek kaybı ve hayattan keyif alamama
  • Karamsarlık, mutsuzluk ve intihar düşünceleri
  • Rutin depresyon tedavisine daha düşük yanıt

gibi belirtiler gösterebilir. Bipolar depresyon, tek başına görülen klasik depresyonlara göre daha ağır seyreder ve bazen kendiliğinden ortaya çıkabilir.


Tanı Süreci

Bipolar Bozukluk tanısı uzmanlık ve tecrübe gerektirir. Gün içi ruhsal dalgalanmalar veya bazı kişilik özellikleri tanıyı zorlaştırabilir. İnternetten okunan bilgilerle kendine veya bir yakına tanı koymak yanıltıcı olabilir.

Bipolar Bozukluk tanısı konulabilmesi için en az bir manik atak şarttır. Bu nedenle tanı süreci bazen yıllar alabilir; örneğin kişi uzun süre tekrar eden depresyon tanısı ile takip edilirken, tek bir manik atak sonrası tanısı güncellenebilir.


Dikkat Edilmesi Gerekenler

  • Mevsim geçişlerinde atak riski artabilir; ilaç kullanımına ve düzene dikkat edilmelidir
  • Uyku düzeni önemlidir; kronik uyku bozukluğu manik atağı tetikleyebilir
  • Doktor önerisi olmadan antidepresan veya sakinleştirici kullanmaktan kaçınılmalıdır
  • Düzenli kontroller ve ilaç kan düzeyi ölçümleri ihmal edilmemelidir
  • Atak dışı dönemlerde tamamen normal olmak, hastalığın iyileştiği anlamına gelmez; ilaçlar doktor onayı olmadan bırakılmamalıdır
  • Alkol ve uyuşturucu maddelerden kaçınılmalıdır; hem atakları tetikleyebilir hem ilaç etkinliğini bozabilir
  • Stresi minimuma indirmek, sağlıklı yaşam alışkanlıklarına (uyku, beslenme, spor) dikkat etmek önemlidir

Bipolar Bozukluğun Tedavisi

Bipolar Bozukluk doğası gereği yinelemeli olduğundan, koruyucu ilaç kullanımı kritik öneme sahiptir. Koruyucu tedavi atak sıklığını azaltır ve kişinin işlevselliğini artırır.

Kullanılan başlıca koruyucu ilaçlar:

  • Valproik Asit / Sodyum Valproat
  • Lityum
  • Karbamazepin

İlaç seçimi; yaş, cinsiyet, ek tıbbi durumlar, atak sıklığı ve şiddeti, önceki ilaç yanıtları gibi faktörlere bağlıdır.


Psikoterapi

Bipolar Bozuklukta psikoterapi, biyolojik tedaviye ek olarak destekleyici bir role sahiptir. Psikoterapiyi yalnızca psikiyatrist veya klinik psikolog gibi uzmanlardan almak önemlidir.

Psikoterapi:

  • Stres yönetimi ve başa çıkma becerilerini geliştirir
  • Eşlik eden anksiyete veya depresyon gibi durumlarda destek sağlar
  • Bipolar Bozukluğun birincil tedavisinde tek başına etkili değildir

Randevu Al

Aile Terapisi

Aile ve Çift Terapisi Nedir?

Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre aile, “erkeğin ve kadının çocuklarıyla oluşturdukları, iş bölümüne dayalı; çekirdek veya geniş aile gibi tipleri olan toplumsal ve ekonomik temel birlik” olarak tanımlanmaktadır.

Aile ve çift terapisi, aile içinde veya çiftler arasında yaşanan zorlu süreçleri ele alarak:

  • Çatışmaların çözülmesini sağlamak,
  • Tüm aile üyelerinin sağlıklı yönde değişim ve gelişimini desteklemek,
  • Aile içi ilişkileri düzenleyip diğer insanlarla ilişkilerin sağlıklı olmasını sağlamak

amacını taşır (TPD).


Bilişsel Davranışçı Aile Terapisi Nedir?

Bilişsel Davranışçı Aile Terapisi (BDT), tek başına ayrı bir terapi türü değil; Bilişsel Davranışçı Terapinin (BDT) temel ilkelerinin aile içi etkileşimlere ve çiftler arası ilişkilere uygulanmış özel bir formudur.

Bu terapi, aile üyelerinin:

  • Zihinsel şemalarını ve düşünce kalıplarını,
  • Sorun çözme ve iletişim becerilerini,
  • Bireysel ve toplu davranışlarını

hedefleyerek, sağlıklı değişim ve gelişimi destekler.


Çift ve Aile Terapisinin Amaçları

Evlilik veya duygusal birliktelik, sağlık, huzur ve mutluluk içinde sürmesi istenen bir kurumdur. Ancak bu süreç her zaman sağlıklı ilerlemeyebilir. Çiftler, ani bireysel veya çevresel etkenler, zamanla biriken sorunlar nedeniyle ilişkide denge kaybı yaşayabilirler.

Bilişsel Davranışçı Aile Terapisinin hedefleri:

  • Sağlıklı iletişimleri artırmak,
  • Çiftlerin otomatikleşmiş bilişsel çarpıtmalarını fark ettirmek,
  • Evlilikte doyum ve mutluluğu yeniden inşa etmek,
  • Aile içi huzuru, saygıyı ve yuva sıcaklığını desteklemek,
  • Gerektiğinde evliliğin sağlıklı şekilde sonlanmasına yardımcı olmak

Çiftlerde Sık Karşılaşılan Bilişsel Çarpıtmalar

Çiftler arasındaki düşünce hataları çoğu zaman otomatikleşir. Bunların fark edilmesi ve düzeltilmesi terapide temel bir adımdır:

  • Zihin okuma: Karşındakinin ne düşündüğünü varsaymak
  • Aşırı genelleme: Bir olaydan tüm ilişkiye dair çıkarım yapmak
  • Seçici algılama: Sadece olumsuz yanları görmek
  • Kişiselleştirme: Her olayı kendi üzerine almak
  • Keyfi çıkarımlar: Mantıksız sonuçlara varmak
  • Büyültme / Küçültme: Sorunları abartmak veya küçümsemek

Ayrıca, her bireyin evlilik ve aile ile ilgili zihninde önceden oluşmuş uyum bozucu şemalar bulunabilir. Bu şemalar, uygun şekilde ele alınmadığında çatışmaları artırabilir.


Nelere Dikkat Edilmeli?

Çiftlerin terapiden beklentisi sıklıkla “haklılığımı kanıtlamak” üzerine odaklanır. Bu yaklaşım yanlış olup terapide fayda sağlamaz. Önemli olan:

  • Şikayetleri paylaşmak yerine çözüm odaklı yaklaşmak,
  • “Birlikte neyi nasıl daha iyi yapabiliriz?” sorusunu önceliklendirmek,
  • Zaman ve çaba harcamaya hazır olmak,
  • İçten, dürüst ve olumlu bir yaklaşımla adım atmak

Bu adımlar, çiftlerin ilişkisini hızla iyileştirebilir ve sorunların çözümünü kolaylaştırır.

Randevu Al